Rehn’den Ankara’ya övgü
4 Mart 2008Avrupa Birliği (AB) Komisyonunun genişlemeden sorumlu Üyesi Olli Rehn, Türkiye'de son 7 yılda hayata geçirilen reformlar ve kademeli şekilde açık topluma dönüşümle ''Kürt kökenli Türk vatandaşlarının durumunun iyileştiğini'' ifade etti.
Avrupa Parlamentosu'nda (AP) Sosyalistler, Liberaller ve Yeşiller'in ortaklaşa düzenledikleri ''Türkiye'de Yeni Sivil Anayasa ve Kürt Meselesi'' konulu konferansta konuşan Rehn, ''hükümetin Güneydoğu'da yaşam koşullarını iyileştirmek için sosyo-ekonomik önlemler aldığını'' belirterek yatırımların ve ekonomik aktivitelerin güvenlik sorunu nedeniyle sınırlı kaldığını söyledi.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın bir kamu televizyon kanalının Kürtçe yayın yapmasının planlandığı şeklindeki açıklamasını memnuniyetle karşıladıklarını anlatan Rehn, bu konuyu takip edeceklerini dile getirdi.
Olli Rehn, ''Reformlar ve kademeli olarak açık topluma dönüşüm sayesinde Kürt kökenli Türk vatandaşlarının durumu 2000'li yıllarda iyileşti'' dedi.
Yeni anayasa girişimiyle hükümetin daha fazla demokrasi için belirlediği önceliklerin Türkiye'nin uluslararası standartlarla uyumunu kolaylaştırabileceğini söyleyen Rehn, ''Anayasal reform süreci henüz resmen başlamamış olsa da Türk toplumunun birçok kesiminin katılımıyla farklı konular ekseninde çok sayıda tartışma yapıldı ve yapılıyor. Gerçekten önemli olan anayasal reformun katılımcı ve şeffaf bir süreçte gerçekleştirilerek eleştirilerin önlenmesi ve yeni anayasanın sivil toplumda geniş bir temele dayanması sağlanmalıdır'' diye konuştu.
”Anayasa, özgürlüklerin güçlendirilmesinde fırsat”
Resmi taslağı henüz ortaya çıkmadığı için yeni anayasa konusunda nihai değerlendirmelerde bulunmayacağını belirten Rehn, sözlerini şöyle sürdürdü: ''Bize ulaşan bilgilere göre taslakta Cumhurbaşkanının yetkileri eğitim ve yargı gibi alanlarda kısıtlanıyor, yasama dokunulmazlığının kapsamı daraltılıyor, etnik ve dini grupların haklarını sınırlayan diğer maddeler gözden geçiriliyor. Eğer bu şekildeyse, anayasal reform temel özgürlüklerin, kültürel hakların ve yargının bağımsızlığının güçlendirilmesi açısından birçok fırsat sunuyor.''
AB müzakere sürecinin genellikle ''teknik bir süreç'' olarak tanımlandığını anımsatan Rehn, ''Evet, müzakerelerin önemli bir yönü, AB üyeliğinin olmazsa olmazı bu süreç'' dedi.
Rehn, ortak değerlerin paylaşılmasının, hukukun üstünlüğünün, demokraside ve insan haklarında ortak bir anlayışa sahip olmanın, bu süreci tanımlayan ve aday ülkeleri AB'ye adım adım yaklaştıran temel değerler olduğunu ifade etti.
Türkiye'nin bu kapsamda önemli reformları hayata geçirse de son yıllarda yavaşlama gözlendiğini savunan Rehn, geçmişe takınıp kalınmamasını ve bu yıl reform sürecinin yeniden canlandırılması gerektiğini ifade etti.
” Türk demokrasisi krizden güçlenerek çıktı”
Rehn, şöyle konuştu: “Bunun için birçok neden var. Kesinlikle en önemlisi Türk demokrasisinin geçen yıl bahar aylarındaki siyasi ve anayasal krizden güçlenerek çıkmış olmasıdır. Tıkanıklık hem Türk Anayasasına, hem en yüksek uluslararası demokratik standartlara saygı gösterilerek yapılan ard arda 2 seçimle aşıldı. Hangi standartla bakarsanız bakın, katılım oranı istisnai derecede yüksek gerçekleşti ve sonuçlar, AB katılım süreci reform gündeminin merkezinde olan işbaşındaki hükümet için ezici bir zaferdi.''
Hükümetin son günlerde ''dikkatini başörtüsü sorununa odakladığını'' söyleyen Rehn, AB'de bu konuda ''farklı uygulamaların'' söz konusu olduğunu, Türk sivil toplumunun ve siyasi aktörlerin bu konuda özgün bakışlarını ortaya koymaları gerektiğini söyledi.
Rehn, ''Fakat başörtüsü konusuna çok fazla siyasi enerji harcandı. Şimdi TBMM'de bu konu açıklığa kavuşturulmuş olduğu için Türkiye'nin temel özgürlükleri güçlendirecek reformlarda hızlı ilerleme sağlaması ve önümüzdeki aylar için açık, güvenilir bir reform gündemi belirlemesi gerekmektedir'' dedi.
Vakıflar Kanunu’nun çıkması memnun etti
Hükümetin bu konuda kararlı olduğu yolunda işaretler bulunduğunu dile getiren Rehn, Vakıflar Kanunu'nun TBMM'de kabul edilmesini memnuniyetle karşıladığını belirterek, şimdi önceliğin ifade özgürlüğüne verilerek TCK 301. maddesinin gözden geçirilmesi gerektiğini kaydetti.
AP'de Sosyalistler, Liberaller ve Yeşillerin ortaklaşa düzenledikleri ''Türkiye'de Yeni Sivil Anayasa ve Kürt Meselesi'' konulu konferansta konuşan Swoboda, Türkiye'nin bir gün AB üyesi olacağını belirterek ''Kürtlerin geleceği bizi ilgilendiriyor'' dedi.
DTP'nin TBMM'de temsil edilmesinden memnuniyet duyduğunu anlatan Swoboda, ''Bu Kürtler için de hükümet için de bir şans. Bu şansın kaçırılmaması gerekiyor'' ifadesini kullandı.
DTP'nin TBMM'de diğer partilerle diyalog yolunda adımlar atmasını isteyen Swoboda, ''DTP'yi parlamento dışında bırakan girişimler çözüm getirmeyecektir'' dedi.
Lagendijk: Azınlık tanımına dikkat
Türkiye-AB Karma Parlamento Komisyonu Eşbaşkanı Joost Lagendijk ise Türkiye'de yeni bir anayasa fikrinin ''potansiyel olarak ideoloik sorunları çözmenin en iyi yöntemi'' olduğunu belirterek azınlık tanımı, etnik ve dinsel farklılıklar gibi konuların yeni anayasada ne şekilde yer alacağının önem taşıdığını dile getirdi.
Düzenledikleri konferansa Türkiye'den DTP dışındaki siyasi partilerin temsilci göndermediğini söyleyen Lagendijk, ''Sanıyorum bu konuda hassaslar. Ama tartışma yapılmadan ilerleme sağlamak zorlaşır'' dedi.
DTP Grup Başkanı Ahmet Türk ise ABD'nin Irak'ı işgali sırasında Türkiye'nin ''ABD'nin masasında yer almadığını'' Orta Doğu'da farklı arayışlara yöneldiğini öne sürerek, şunları söyledi: ''Bunu 3 yönüyle ele almak istiyorum. Birincisi 'süreç benim istediğim şekilde gelişmezse engellerim' yaklaşımı gösteriliyor. Bir diğeri, Kerkük'le ilgili referandumun engellenmesi konusu. Burada Kürtlere geri adım attırılmak isteniyor. Üçüncüsü ise Orta Doğu'da 40 milyonluk Kürt halkının geleceğiyle ilgili hesapların yapılması.''
DTP: “Duygusal bir atmosferin esiri”
DTP olarak halktan ''sorunları barış içinde çözmek için oy istediklerini'' savunarak bu rollerine bağlı kalacaklarını anlatan Türk, şöyle devam etti: ''Devlet soruna demokratik çözüm niyetini gösterirse şiddetin karşısında oluruz. Diyalog arayışlarımıza rağmen dokunulmazlıkların kaldırılması ve partimizin kapatılması gündeme geliyor. Parlamentoda sanki cüzzamlıymış yaklaşımı görüyoruz. Tereddütler başlıyor. 'Sizi ötekileştiren, dışlayan bir mantıktan ne beklenir' tartışması başlıyor. Duygusal bir atmosferin esiri oluyoruz.''
Yeni anayasanın ''Kürtlerin beklentisine yanıt verecek bir yaklaşımla'' ele alınması gerektiğini öne süren Ahmet Türk, ''tüm aidiyetlerin kendilerini özgürce ifade edebilecekleri bir anlayıştan yana oldukları'' ifadesini kullandı.
Konferansta Katılımcı Demokrasi Partisi (KADEP) Başkanı Şerafettin Elçi, Halk ve Özgürlükler Partisi (HAKPAR) Başkanı Sertaç Bucak, sivil anayasa taslağını hazırlayan komisyonun üyesi Doç. Dr. Serap Yazıcı ve gazeteciler Hasan Cemal ve Cengiz Çandar da yeni anayasayla ilgili görüş ve beklentilerini anlattılar.