8 Mart: Beş kadın beş mücadele
8 Mart 2025Her yıl 8 Mart Dünya Kadınlar Günü, kadınların toplumsal cinsiyet eşitliği, özgürlük ve adalet talepleriyle sokaklara çıktığı bir direniş gününe dönüşüyor. Dünya çapında kadınların sesi giderek daha güçlü bir şekilde yükselirken, toplumsal alandaki geri gidişlerin de yansıdığı medya, sanat, iş dünyası ve akademik alanlarda kadınların mücadelesi giderek daha görünür hale geliyor.
Çalışma hayatında, eşitsizliklere, mesleki zorluklara ve gönüllü çocuksuzluk gibi toplumsal normlara karşı duran kadınların direnişlerine odaklanan bu gün kadın mücadelesinin her alandaki önemini bir kez daha gözler önüne seriyor.
Farklı meslek gruplarından beş kadın, DW Türkçe'ye çalışma hayatında ve toplumda eşitlik için verdiği mücadeleyi anlattı.
Candan Yıldız: Bir erkek editörün sözü daha fazla dinleniyor
25 yıldır gazetecilik yapan Candan Yıldız, medya sektöründe kadınların karşılaştığı zorluklara, toplumsal cinsiyet eşitliği mücadelesine ve haber merkezlerindeki erkek egemen yapıya yakından tanıklık etti:
"Kadınların medyada görünürlüğü ve karar alma mekanizmalarındaki yeri yeniden geriye düşmeye başladı. Bugün etkili haber merkezleri kalmadığı gibi, kadın haber müdürleri ve genel yayın yönetmenleri yok denecek kadar az."
Meslek hayatı boyunca cinsiyetçilik ve ayrımcılığın ince ve örtük biçimleriyle karşılaşan Yıldız, kadın gazetecilerin sesinin çoğu zaman erkek meslektaşlarına kıyasla daha az duyulduğunu belirtiyor:
"Bir erkek editörün sözü daha fazla dinlenirken, kadın bir editörün önerisi fazla 'duyarlı' bulunabiliyor. Kadın cinayetlerini haberleştirdiğinizde 'aktivizm yapma' uyarısıyla karşılaşabiliyorsunuz."
Yıldız, kadın gazetecilerin maruz kaldığı eşitsizliklerin yanı sıra, toplumsal alandaki geri gidişin de haber merkezlerine yansıdığını vurguluyor. İstanbul Sözleşmesi'nden çekilmenin, ekonomik krizin kadınların aile içindeki konumunu daha da kırılgan hale getirdiğini söylüyor:
"Kadınların kazanımlarında ciddi bir geri gidiş var. Sokaktalar ama baskı da bir o kadar arttı. Medyada LGBTİ+ görünürlüğü ise yok denecek kadar azaldı, var olan haberler de nefret söylemi içeriyor."
Basın özgürlüğünün kısıtlanmasıyla birlikte, sahada çalışan gazetecilerin de baskıya daha fazla maruz kaldığını belirten Yıldız, özellikle kadın hakları ve feminist hareketle ilgili haber yapmanın giderek zorlaştığını ifade ediyor:
"Son yıllarda 8 Mart Feminist Gece Yürüyüşü'nü takip ediyorum ama haber yapmaktan çok güvenlik güçleriyle cebelleşiyoruz. Şiddeti kayıt altına almamız engelleniyor."
Candan Yıldız, tüm bu zorluklara rağmen, kadın gazetecilerin güçlendiğini, bağımsız gazetecilik yapan kadınların arttığını ve haber dilinin değişmeye başladığını belirtiyor. Kadın mücadelesinin medyada daha fazla yer bulması gerektiğini vurgulayan Yıldız, her koşulda bu mücadeleye ses olmaya devam edeceğini söylüyor.
Saniye Memetoğlu: Kadın mücadelesi her şeyi değiştirir
Saniye Memetoğlu, 20 yıldır metal sektöründe çalışan bir işçi ve şu an Esitaş'ta sendika temsilcisi olarak görev yapıyor. Daha önce Mata Otomotiv'de de sendikalı bir işte çalışan Saniye Memetoğlu, burada önemli bir mücadeleye imza attı.
İş güvenliği önlemleri talebiyle başlattıkları eyleme karşı işveren, 650 işçiyi işten çıkararak yanıt verdi. Bu süreçte sendikanın işlevsizleştirilmeye çalışıldığını ve işçilerin haklarının gasp edildiğini belirten Memetoğlu, fabrikada çalışan koşullarının düzeltilmesi için verdikleri mücadelede haklı olduklarını, ancak karşılaştıkları tahammülsüzlüğün, işverenin kurulu düzeni sürdürme isteğinden kaynaklandığını dile getiriyor.
Memetoğlu'nun mesleki yaşamı, metal iş kolundaki kadın işçilerin karşılaştığı zorlukları da yansıtıyor. Metalin ve ağır malzemelerin yoğunluğundan ötürü meslek hastalıkları, özellikle boyun, bel ve kollarda fıtık gibi sorunlar yaygın. Kadın işçilerin bu tür fiziksel zorluklarla baş etmek zorunda olduğunu söyleyen Memetoğlu, ancak, her şeyin mücadele gerektirdiğini savunuyor.
Kadınların iş hayatında ve sendikal mücadelede daha fazla sorumluluk alması gerektiğini ifade eden Memetoğlu, "Kadınlar her alanda, yani hayatın her alanında bu mücadelenin içinde olmalılar ki biz kadınları da öne çekebiliriz" diyor. Bu mücadelenin sadece sendikalarla sınırlı olmadığını, toplumdaki eşitsizliklere karşı daha aktif bir duruş sergilenmesi gerektiğini vurguluyor. Kadınların haklarını savunmasının, sadece kendi hayatlarını değil, toplumu değiştirecek bir adım olacağını belirtiyor.
"Kadınlar mücadele ederse bunu değiştirir. Kendini. Etrafını. Ailesini. Fabrikasını. Bizim biraz sorumluluk almamız lazım. Öne çıkmamız lazım" diyen Memetoğlu, kadınların erkeklerin gerisinde kalmaması gerektiğini ve eşitlik için daha fazla sorumluluk üstlenmesi gerektiğini belirtiyor. Kadınların mücadeleyle adım adım toplumsal ve iş hayatındaki eşitsizlikleri değiştirmesi gerektiğini söylüyor.
Sanem Oktar: İyi bir anne olma baskısı yaşıyordum
Girişimci, melek yatırımcı ve Entrepreneur Organisation Türkiye Yönetim Kurulu Üyesi Sanem Oktar, iş dünyasına adım attığı ilk günlerden bugüne kadar pek çok engelle karşılaştı. Ancak tüm zorluklara rağmen başarılı bir iş insanı ve yatırımcı olarak yoluna devam etti.
Oktar, girişimci olmaya karar verdiğinde ilk engelin daha işe başlamadan geldiğini anlatıyor: "Ailem, maaşlı bir işte çalışmamı istiyordu. Onlara göre girişimcilik, özellikle bir kadın için fazlasıyla riskliydi."
Kendi işini kurduktan sonra, iş dünyasındaki erkek egemen yapının farkına varması uzun sürmüyor. Oktar, "Güçlü bir çevreye sahip olmak büyük bir avantajmış, ama ben bu avantaja sahip değildim. Başım sıkıştığında kime soracağımı bilmiyordum" diyor.
Finansmana erişim de ayrı bir zorluk yaratıyor. "Yatırımcıların çoğu erkekti ve kadın girişimcilere daha temkinli yaklaşıyorlardı. Kadın girişimcilere verilen krediler daha az, yatırım bulmak daha zordu."
Oktar, iş görüşmelerinde bizzat deneyimlediği önyargıları şu sözlerle anlatıyor: "Bazen daha en başta şu soruyu yanıtlamak zorunda kalıyordum: 'Bu işi ciddiye alıyor musunuz, yoksa bir hobi mi?'"
Başarılı bir iş kadını olmak, zaman isteyen bir süreç. Ancak bu süreç, toplumsal cinsiyet rollerinden bağımsız değil. Oktar, "Erkek girişimciler için bu konu çoğu zaman gündeme bile gelmezken, kadınlar için hep bir denge mücadelesi oluyor" diyor.
Anneliğin iş hayatıyla bir arada yürütülmesinin yarattığı baskıyı ise şu sözlerle ifade ediyor: "Uzun saatler çalışmam gerektiğinde suçluluk duygusu peşimi bırakmadı. Bir yandan başarılı bir iş insanı olmaya çalışırken diğer yandan iyi bir anne olma baskısını taşıyordum."
Özellikle çocuk bakımı sisteminin yetersizliği, kadınların iş hayatında kalmasını zorlaştırıyor. Oktar'a göre, bu bireysel değil, yapısal bir sorun: "Kişisel hikayeler önemli olsa da Türkiye gibi çalışma hayatındaki kadın oranının düşük olduğu ülkelerde, kadının iş hayatına girmesi ve kalması devlet politikalarıyla desteklenmeli."
Tüm bu engellere rağmen, Oktar geleceğe umutla bakıyor. "Bu zorluklara rağmen geri dönüp baktığımda, verdiğim mücadelenin her dakikasına değdiğini görüyorum." Oktar, kadın girişimciliğinin desteklenmesi için dayanışmanın şart olduğunu belirtiyor: "Kadın girişimciler olarak birbirimize destek oldukça bu bariyerleri daha da yıkabiliriz."
Çiğdem Dalay: Anne olmak istemeyen kadın yaftalanıyor
Boğaziçi Üniversitesi'nde öğretim görevlisi olarak çalışan Çiğdem Dalay, aynı zamanda çevirmen ve eski bir gazeteci. Dalay, Batı Dilleri ve Edebiyatları eğitimi aldı, gazetecilik yaptı, ardından akademiye yöneldi. Akademik çalışmaları toplumsal cinsiyet ve kadın temsili üzerine yoğunlaşırken, çevirileri de feminist perspektife sahip eserleri Türkçeye kazandırmayı hedefliyor.
Kadınların toplumsal temsili ve gönüllü çocuksuzluk üzerine akademik çalışmalar yürüten Dalay, yüksek lisans tezinde "Ataerkil Toplumda Gönüllü Çocuksuzluk: Türkiye'de Gönüllü Çocuksuz Kadınlara Dair Algı ve Yaklaşımlar" konusunu ele aldı. "Her kadın gerçekten anne olmak ister mi?" sorusuna yanıt arayan bu çalışma, Türkiye'de bu konudaki ilk akademik araştırmalardan biri oldu. Dalay, araştırmasına katılan kadınların toplumda nasıl algılandığını şöyle anlatıyor: "En çok da diğer kadınlar tarafından yargılanıyorlar. Onları bencil, sorumsuz ya da eksik kadınlar olarak görüyorlar. Biraz Medea gibi aslında."
Çeviri çalışmalarına da feminist bir perspektifle yaklaşan Dalay, Amerikalı yazar Kristen J. Solleé'nin "Cadılar, Sürtükler, Feministler: Seks Pozitifin Ruhunu Çağırmak" adlı kitabını Türkçeye çevirdi.
"Kadınlar geçmişte iktidara karşı geldikleri için cadı olarak tanımlanıyor ve yakılıyorlardı. Şimdi farklı şekillerde yaftalanıyor ve yargılanıyorlar" diyen Dalay tarih boyunca değişmeyen baskılara dikkati çekiyor: "Kendi olma cesaretini gösteren, onları ezen düzene isyan eden kadınlar hep yaftalanıyor. Bugün anne olmak istemeyen kadınlara 'eksik kadın' denmesi de bunun bir devamı."
Giderek otoriterleşen dünyada kadın olarak var olmanın başlı başına bir direniş olduğunu vurgulayan Dalay, "Kadınlar hiç vazgeçmiyor. Hep direniyor, hep mücadele ediyorlar. Biat etmiyorlar" diyor. Kendi mücadelesinin de bu direnişin bir parçası olduğunu belirterek, "Ben kadınların bu kararlılığına, cesaretine, kendileri olma inadına güveniyorum ve ondan güç alıyorum" sözleriyle noktayı koyuyor.
Betül Arım: Bir olursak var olur, ayrışırsak yok oluruz
Tiyatro ve seslendirme sanatçısı Betül Arım, 1970'lerin başından itibaren sahnelerde ve kameralar önünde, kadınların sesini duyurmak ve toplumsal eşitsizliğe karşı durmak için mücadele ediyor.
Kadınların güçlerini birlikte ve omuz omuza kullanarak toplumsal eşitsizliklere karşı durmaları gerektiğini söyleyen Arım, "Kadınlar yaratıcı, güçlü ve üretkendir. İşte bizim gücümüzün onlar da farkında ve onun için bizden çok korkuyorlar ve yürüyüşlerimizi bile yasaklıyorlar. Biz biliyoruz ki korkunun olduğu yerde sevgi, sevginin olduğu yerde korku olmaz, kadınlar omuz omuza verdiklerinde onları hiç kimse ayıramaz" diyerek kadınların dayanışmasının gücüne olan inancını dile getiriyor.
Arım, kadınların tarihsel mücadelelerinden örnek vererek, bugün karşı karşıya olunan zorluklara dikkati çekiyor: "Geçen yıl 394 kadın öldürüldü, 9971 çocuk evlendirildi. Bizim Atatürk'ün bize bıraktığı laik Cumhuriyetin değerlerini korumamız, haklarımız ve özgürlüklerimiz için her geçen gün daha çok mücadele etmemiz gerekiyor."
Kadın cinayetlerinin ve çocuk evliliklerinin bir yıkım olduğunu ve bununla mücadele etmenin her bireyin sorumluluğu olduğunu vurgulayan Arım, özellikle erkeklere şu önemli mesajı veriyor:
"Sevgili erkekler geçen yıl ve bu yılın başında kaç çocuk evlendirildi, kaç kadın öldürüldü… Bu kadınların hepsi hemcinsleriniz tarafından öldürüldü. İşte onun için artık sıra sizde. Hemcinsleriniz tarafından işlenen bu vahşete, bu insanlık suçlarına 'yeter dur' deme zamanı çoktan geldi de geçiyor. Peki siz nerdesiniz??? Biliyorum bazılarınız hep yanımızdasınız ve hatta bunun için "Yanınızdayız derneği" kuruldu. Onlara binlerce teşekkür, çok değerliler ama yetmiyor gerçekten yetmiyor. Ne olur artık birleşin ve YETER DUR deyin."
Arım, kadınların eşitlik için verdiği mücadelenin sadece bir günle sınırlı olmadığını, hayatın her alanında sürdürülen bir sorumluluk olduğunu vurguluyor: "İyi ki varız ve var olmaya hep birlikte devam edeceğiz. Bir olursak var oluruz, ayrışırsak yok oluruz. Hep birlikte, el birliğiyle bu dünyayı daha adil bir yer haline getirebiliriz."
Bu mücadeleye omuz veren tüm kadınları kutlayan Arım, gelecekte eşit bir dünya için umutlu olduğunu söylüyor.