Berlin'de "ikinci sınıf" Alman vatandaşlığı planı
29 Mart 2025Almanya'da üç haftadır süren koalisyon görüşmelerinde, parti liderlerinin müzakere masasına oturacağı kritik aşamaya geçildi.
Hristiyan Birlik (CDU/CSU) partileri ile Sosyal Demokratların (SPD) çalışma gruplarının koalisyon sözleşmesi için oluşturduğu taslak metin partilerin yönetimlerine sunulacak, liderler görüş birliği sağlanamayan konularda uzlaşı zemini arayacak.
CDU/CSU liderleri ve SPD eş başkanlarıyla birlikte üç partinin üst yönetiminden 19 siyasetçinin katılacağı müzakerelerin çetin pazarlıklara sahne olması bekleniyor.
Başbakanlığı SPD'li Olaf Scholz'tan devralmaya hazırlanan CDU lideri Friedrich Merz, müzakereleri mümkün olan en kısa sürece tamamlayarak başbakanlık koltuğuna oturmak istiyor.
Merz, 23 Şubat'ta seçim sonuçları açıklanır açıklanmaz koalisyon hükümetini Paskalya'ya, yani 20 Nisan'a kadar kurmayı hedeflediklerini açıklamıştı. Ama bunun çok da kolay olmadığını fark eden CDU lideri, "Titizlik hızdan daha öncelikli. Haftalarca, aylarca ve hatta yıllarca tartışmaktansa, iyi bir koalisyon sözleşmesi için iki ya da üç gün daha müzakere etmek daha iyidir" diyor.
Koalisyon sözleşmesinde mutabakat arayışı
Partiler arası istikşafi görüşmeler, 23 Şubat seçimlerinden beş gün sonra, 28 Şubat'ta başladı. Ardından koalisyon hükümetini kurmak için her üç partiden toplam 250 temsilcinin katılımıyla oluşturulan 16 çalışma grubu 10 gün boyunca kapalı kapılar ardında resmi müzakereler yürüttü.Şimdi de liderler düzeyindeki müzakerelere geçiliyor. CDU/CSU ve SPD liderliği, yeni hükümetin yol haritasını belirleyecek koalisyon sözleşmesi üzerinde uzlaşmaya çalışacak.
SPD Eş Başkanı Lars Klingbeil daha pek çok konunun açıklığa kavuşturulması gerektiğini söyleyerek, "Benim için koalisyon sözleşmesinde her konunun açıklığa kavuşturulması önemli. Bu nedenle şimdi her şeyi enine boyuna tartışmamız gerekiyor. Böylece ülkenin gelecekte nasıl yönetileceği konusunda çok net olacağız" açıklamasını yaptı.
Çalışma grupları, bugüne kadar yürütülen müzakerelerde ele aldıkları konuları yazılı metinlere döktü. Koalisyon sözleşmesi metnine şekil verecek bu metinler basına sızdı. Taraflar metinlerde uzlaştıkları konulara yer verirken aynı zamanda uzlaşamadıkları noktalara, görüş ayrılıklarının ne olduğuna da dikkat çekiyor.
Türkiye ile ilişkilerin geleceği
İki çalışma grubunun müzakere sonuçlarına yer verdikleri metinlerde Türkiye de yer alıyor.
Avrupa ile ilgili görüşmeleri yürüten grubun liderlere ilettikleri metinde AB'ye aday Batı Balkan ülkeleri Ukrayna ve Moldova Cumhuriyeti'nin Birliğe üyeliklerinin, hem AB'nin hem de bu ülkelerin menfaatine olacağı vurgulanıyor.
Üyelik müzakereleri dondurulmuş olan aday ülke Türkiye'ye ise "Dünyada AB" alt başlığı altında yer veriliyor. Bu bölümde, "AB ile Türkiye arasındaki ilişkiler özel bir stratejik öneme sahip. Türkiye'nin AB değerlerinden giderek uzaklaşmasından üzüntü duyuyoruz" deniyor.
Hemen altında da, AB'nin komşu ülkelerle diyalog ve işbirliğini derinleştirmesi gerektiğine vurgu yapılırken, AB ve komşu ülkeleri bir araya getiren Avrupa Siyasi Toplululuğu'nun sunduğu potansiyellerin de daha etkin bir şekilde kullanılması gerektiği belirtiliyor.
Savunma, Dış Politika, Kalkınma ve İnsan Hakları konularını ele alan çalışma grubunun metninde de Türkiye ile ilişkilere yer verilirken yine stratejik ilişkilerin öneminin altı çiziliyor, bununla birlikte demokrasi ve insan hakları konularının belirleyeci olacağına işaret ediliyor.
Metinde şu ifadeler yer alıyor:
"NATO içerisinde önemli bir stratejik ortak, AB'nin komşusu ve Ortadoğu'da nüfuzu olan bir aktör olan Türkiye ile güvenlik politikasından göçe uzanan jeopolitik konularda, birlikte sorunların üstesinden gelmek istiyoruz. Demokrasi, hukukun üstünlüğü ve insan hakları durumunun iyileştirilmesi bizim için kilit bir unsurdur."
CDU/CSU ile SPD'nin üzerinde uzlaşacakları nihai koalisyon sözleşmesinde Türkiye'nin yine bu ortak değerlendirmeler doğrultusunda yer alması bekleniyor.
SPD'nin Yeşiller ve Hür Demokrat Parti ile 2021 yılında kurduğu koalisyon hükümetinin sözleşmesinde de Türkiye yer almıştı. Türkiye'ye "İkili ve bölgesel ilişkiler" alt başlığı altında yer verilmiş, "Endişe verici iç siyasi gelişmelere ve dış politikadaki gerilimlere rağmen Türkiye, AB'nin önemli bir komşusu ve NATO'daki ortağı olmaya devam etmektedir" denilmişti.
Ayrıca Türkiye'de demokrasi, hukuk devleti ve insan, kadın ve azınlık haklarının büyük ölçüde ortadan kaldırıldığına vurgu yapılmış, "Bu nedenle katılım müzakerelerinde hiçbir faslı kapatmayacak ya da yeni fasıl açmayacağız. AB-Türkiye diyalog gündemini canlı tutacak, sivil toplum ve gençlik değişim programlarını genişleteceğiz" ifadelerine yer verilmişti.
"İkinci sınıf Alman vatandaşlığı" tartışmaları
Koalisyon müzakerelerinde tarafların uzlaşmakta en çok zorlandıkları ve liderlere havale ettikleri konuların başında göç ile ilintili konuların yer aldığı bildiriliyor.
CDU/CSU seçim kampanyası sırasında Alman vatandaşlık hukukunda ayrım gözetilmeksizin Türkiye dahil her ülke vatandaşına çifte vatandaşlık hakkını tanıyan reformun geri alınacağını duyurmuştu. Hristiyan Demokratlar, müzakerelerde bu ısrarından geri adım attı.
Ancak "İçişleri, Hukuk, Göç ve Uyum" müzakere grubunun liderler için hazırladığı metinde "vatandaşlıktan çıkarma" konusunda yer alan bir cümle şimdiden hararetli tartışmalara yol açmış durumda.
Metinde "Teröre destek veren, antisemitik görüşleri savunan, özgürlüklerin, demokratik anayasal düzenin ortadan kaldırılmasını isteyen aşırılık yanlıları arasında, başka bir vatandaşlığa da sahip olan kişilerin, Alman vatandaşlıklarının iptal edilip edilemeyeceğini Anayasa hukuku çerçevesinde inceleyeceğiz" ifadeleri yer alıyor.
CDU/CSU'nun, SPD'nin itirazına rağmen çifte vatandaşlıkları olanların vatandaşlığının iptaline yol açabilecek bu düzenlemede ısrarcı olduğu ve geri adım atmak istemediği belirtiliyor.
Hristiyan Demokratlar, mevcut düzenlemelerin vatansızlığa yol açmaması kaydıyla, hür iradeleriyle terör örgütleri ya da bir diğer devletin ordusu adına savaşan çifte vatandaşlığa sahip olanların Alman vatandaşlığından çıkartılabildiğine işaret ederek bu kapsamın genişletilebileceğini savunuyor.
"Pandoranın kutusu açılır" uyarısı
Ancak hukukçular ve siyaset bilimcilerden bu düzenlemeye sert itirazlar yükseliyor.
Hukukçular bu yönde yapılacak bir düzenlemenin vatandaşlıktan çıkarmayı yasaklayan Anayasa'nın 16. maddesini ihlal edeceğine dikkat çekiyor.
Geçmişte Nasyonal Sosyalistler, Nazi rejimini eleştirenleri ve Yahudileri sistematik olarak vatandaşlıktan çıkarmıştı.
Anayasa'da bu nedenle siyasi iktidarların vatandaşlık hukukunu kötüye kullanmasının önüne set çeken düzenlemeler öngörüldü. İnsanların kökeni, siyasi düşünceleri ve dinleri nedeniyle medeni haklardan, vatandaşlık haklarından yoksun bırakılmaması hedeflendi.
Osnabrück Üniversitesi'nden hukuk Profesörü Thomas Groß, Tagesschau'a yaptığı açıklamada CDU/CSU ve SPD arasındaki koalisyon görüşmelerinde ele alınan bu düzenlemenin Anayasa'nın temel fikrinden bir sapma teşkil ettiğine dikkat çekti.
Aşırıcılık ve terörizmle mücadele etmek için vatandaşlık hukuku araçsallaştırıldığı takdirde "Pandora'nın kutusunun açılmış olacağına" vurgu yapan Groß, "Çünkü bu, mesela bir sonraki seçimden sonra aşırı sağcı güçler tarafından tamamen farklı amaçlar için kullanılabilir ve kapsamı daha da genişletilebilir. Bu düzenleme kamuoyunda, istenmeyen, sevilmeyen belirli grupların vatandaşlığını iptal etmenin çok sorunsuz olduğu izlenimi yaratır" diye konuştu.
Neden kaygı uyandırıyor?
Dahası göç konusundaki müzakere grubunun liderlere sunduğu metinde ne "aşırıcılık" ne "antisemitizm" ne de "terör destekçiliği" kavramları net bir şekilde tanımlanıyor.
Peki örneğin kim antisemitist olarak sınıflandırılarak vatandaşlıktan atılacak? İsrail hükümetinin Gazze politikalarını eleştirdikleri için gösterilere katılan aktivistler, sanatçılar, öğrenciler için kimileri bu suçlamayı yöneltiyor. Hem İsrail hem Alman vatandaşı olup, İsrail'in Gazze'de yaptıklarını sert ifadelerle eleştirenler de var. İfade ve düşünce özgürlüğünün sınırlarını kim belirleyecek?
Ayrıca neden sadece Alman vatandaşlığına sahip olanlar, çifte vatandaşlığı olanlardan farklı değerlendiriliyor. Bu birinci ve ikinci sınıf Alman vatandaşlığı olduğu algısına yol açmaz mı? Dahası, Suriye, İran, Tunus gibi ülkelerin vatandaşları zaten söz konusu ülkelerdeki düzenlemeler nedeniyle vatandaşlıktan çıkamıyor. Yani kendileri tercih ettikleri için değil, mecbur oldukları için çifte vatandaşlığa sahipler.
Almanya'da çifte vatandaşlığa sahip yaklaşık 5 milyon 800 bin kişi yaşıyor. Bazılarının Alman vatandaşlığının yanı sıra Polon, İtalya, Türkiye, İran ya da Suriye vatandaşlığı var.
Tartışmalar tedirginliğe yol açıyor
Tagesschau'a konuşan Bilal Şabib'in de çifte vatandaşlığı var. Suriyeli ebeveynlerin çocuğu olarak Almanya'da dünyaya gelen Şabib, hayatında hiç Suriye'ye gitmemiş olmasına rağmen aynı zamanda Suriye vatandaşı.
Şabib, Almanya'da yürütülen hararetli göç ve vatandaşlık hukuku tartışmalarının kendisinde büyük hayal kırıklığına yol açtığını, çevresindeki bir çok insan gibi artık ailesi için Almanya dışında yaşamanın daha iyi olup olmadığını sorguladığını anlatıyor.
Koalisyon görüşmelerinde çifte vatandaşlığı olanların belirli nedenlerle Alman vatandaşlığından çıkartılması konusunda yürütülen tartışmalar için Şabib, "Kendimi ikinci sınıf Alman gibi hissediyorum... Ben Almanım ama şimdi sandığım kadar emin olmadığımı hissediyorum" diyor.
Bilal Şabib, "Ben bir yazılımcıyım, yapay zeka ve sanal gerçeklik alanında çalışıyorum. Her yerde bu işi yapabilirim. Bunun için Almanya'da yaşamak zorunda değilim" sözleriyle doğup büyüdüğü ve ülkesi olarak gördüğü Almanya'da yaşanan gelişmelerden ne denli rahatsız olduğunu ifade ediyor.
DW/ DA, HS