Ankara’da siyasi tablo yenileniyor
9 Mayıs 2007Avrupa’de medya ve siyaset dünyası, Türkiye’deki gelişmeleri yakından izlerken, birçoklarının merak ettiği, geçen 20 senede siyasette belirleyici olan merkez sağ ve merkez sol partilere ne olduğu? Birçok Avrupalı siyasetçi ve uzman, yakın tarihe damgasını vuran Turgut Özal’ın ANAP’ı, Tansu Çiller’in DYP’si, Bülent Ecevit’in DSP’sini anımsıyor ve bu partilerin bugün yüzde 10’ların altında kalmasını anlamakta güçlük çekiyor. Türkiye’de aşırılıkların artması ve kutuplaşmadan endişe edenler, merkez sağ ve solda yaşanan kıpırdanmayı yakından izliyor.
Seçim anketleri ile tanınan siyasi analist Erhan Göksel’e göre, bundan 20 yıl önce yüzde 85 oy oranına sahip merkez partilerin desteğinin bugün yüzde 25’lere düşmesinin gerisinde yatan neden, 1983 sonrasında Türkiye’nin sosyo-ekonomik yapısında yaşanan büyük dönüşüm. Göksel görüşünü şöyle dile getiriyor:
“Orta sınıflar, oy verme davranışlarını değiştirip de, götürüp oylarını AK Parti’ye oy verdikleri için AK Parti 2002 seçimlerini kazanmadı. Orta sınıflar sosyolojik olarak ortadan kalktılar. Alt guruplara dahil oldular. Türkiye’nin sınıfsal yapısı ve gelir bölüşümü bozuldu. Ve bu siyasete yansıdı. Bu arada Anadolu’da yükselen sermaye ki; bunlar AB ile rekabetten yana, İstanbul burjuvazisinin korumacılık anlayışından farklı olarak bunlar da AK Parti’nin önemli bir destekçisi oldular.”
Birleşme çağrıları
Adalet ve Kalkınma Partisi hükümetinin geçen 5 yıldaki icraatları, özellikle de Avrupa Birliği sürecinde yaşama geçirdiği siyasi ve ekonomik reformlar birçokları açısından önemli başarı. Ancak siyasal İslam geleneğinden AK Parti, liberal değerler ve laiklik konusunda herkesin güvenini kazanabilmiş değil. Ankara Tandoğan meydanı ve İstanbul’da Çağlayan’da toplanan yüzbinlerin, AK Parti’nin Cumhurbaşkanı adayına karşı çıkması ve laiklik konusunda kaygılarını dile getirmesi bunun örneği. Türkiye’de yakın tarihin bu en büyük mitinglerinde yapılan bir diğer çağrı, merkez sağ ve sol partilerin aralarındaki bölünmelere son vermeleri ve birleşmeleri oldu.
Bu çağrı kısa sürede karşılık buldu. Atılan ilk adım, 1980 sonrasında merkez sağın iki önemli partisi olagelmiş DYP ve ANAP’ın “Demokrat Parti” çatısı altında birleşmesi oldu. ANAP Meclis Grup Başkanvekili Süleyman Sarıbaş, Demokrat Parti ile birlikte merkez sağı yeniden diriltme iddiasında. Sarıbaş şöyle diyor:
“Türkiye’de merkezin dağılmasıyla siyaset uçlara kaydı. Bugün içinde bulunduğumuz kutuplaşma ve kamplaşmalar, siyasetin uçlara kaymasında kaynaklandı. Yeniden milleti merkezde, makulde, orta yolda, aklın yolunda toplamak... Türkiye’nin yapması gereken budur. Anavatan ve Doğru Yol Partisi bu yanlışı gördüler ve millete dair bir şey yapmanın artık siyasetin sorumluğu olduğunu anladılar. İki partinin Demokrat Parti adı altında birleşmesiyle merkezin yeniden inşa süreci başlamıştır. “
Sol da güç birliği yapıyor
Kitlesel mitinglerin ardından, Türkiye’de solun iki önemli partisi CHP ve DSP’de güç birliği için masaya oturdu. DSP Genel Başkan Yardımcısı Hasan Erçelebi, bu görüşmeler hakkında oldukça olumlu konuşurken, hedefin AK Parti’nin ikinci kez iktidara gelmesini engellemek olduğunu vurguluyor ve şöyle diyor:
“2002 seçimlerinde, 3 Kasım’da Türkiye’de parlamentoya yansıyan oylar temsilde adaleti sağlayamadı. Oy kullananların yüzde 50’sine yakınının oyları parlamentoya yansımadığı için temsilde adalet de sağlanamadı. Şimdi halk temsilde adaletin sağlanması için, solda ve sağda bir araya gelinmesi, güçbirliğine gidilmesini istiyor. Biz de DSP olarak CHP ile bir güçbirliği çalışması içersine girdik devam ediyor çalışmalar. Sadece CHP ile değil solda ülkeye zarar vermeyecek tüm partilerle bir araya gelmek güçbirliği yapmak istiyoruz. Temsilde adalet, eğer yasal olarak sağlanamışsa, bunu pratikte sağlamayı hedefliyoruz. İlk hedef AKP’yi iktidar yapmamaktır. Ne lazımsa yapmak lazım. Sol duyarlılıkta bir güçbirliği istiyoruz.”
“Din siyasete alet ediliyor”
Merkez sağ ve solda birleşme, güç birliği çabaları tüm hızıyla sürerken, Cumhurbaşkanlığı sürecinde yaşanan tartışmalar erken seçimlerin laiklik ekseninde kampanyalara sahne olacağını gösteriyor. Deneyimli gazeteci Sedat Bozkurt, Türkiye’de dinin siyasete çok ciddi bir şekilde alet edildiğini ve siyasi bir argüman olarak kullanıldığını kaydederken, şunları söylüyor:
“Din üzerinden nasıl siyaset yapılıyorsa, laiklik elden gidiyor, irtica geliyor söylemleri üzerinden de ciddi bir şekilde siyaset yapılıyor. Bu ciddi bir siyasi malzeme. Bunun ne kadar geçerliliği vardır? Yaşananlar ciddi bir geçerliliği olduğunu gösteriyor. Bu her iki tarafın dile getirdiği kaygıların da haklılık payı olduğunu gösteriyor. Ayakları yere basıyor ki ciddiye alınıyor. Ciddiye alınıyor ki bugüne kadar bu coğrafyanın görmediği bir kalabalık sokaklara çıkabiliyor. Bunun siyasi karşılığı oy olarak yansır mı sandıklara. Onu da seçimlerde göreceğiz.“
Demokrat Parti’nin şansı ne?
Siyasi analist Erhan Göksel’in yorumuna göre, merkez sağda DYP ile ANAP’ın Demokrat Parti çatısı altında birleşmesi önemli bir gelişme olsa da, Demokrat Parti’nin barajı geçmesi şu aşamada güç görülüyor.Göksel’e göre, asıl mücadele AK Parti ve CHP arasında yaşanacak. Hatta bu AK Parti’nin oy oranını daha da fazla artırabilir. Göksel görüşlerini şöyle dile getiriyor:
“Türkiye bir kutup seçimine gidiyor. Düşmanımın düşmanı dostumdur anlayışı ile oylar kutuplaşacak. AK Parti’ye karşı olanlar, karşısında kimi görüyorsa ona oy verecek. Eskiden seçmenler, partisinin barajı geçmeyeceğini bile bile yine oy verirdi. Şimdi partisinin barajı geçmetiğini gören seçmen, düşmanı gördüğü partiyi durdurmak için, kendi kafasına en yakın ikinci partiye oy verecek. Bu sadece AK Parti’nin karşıtını büyütmez. CHP’yi ya da MHP’yi de istemeyenler var. Onlar da AK Parti’ye katkı yapacaktır. Böyle durumlarda bir üçüncü dördüncü partinin barajı geçmesi çok zordur.”