Altı maddede sezaryen tartışmasının perde arkası
26 Nisan 2025Sezaryene kısıtlama getiren yönetmelik ne diyor?
Sağlık Bakanlığı tarafından güncellenen "Ayakta Teşhis ve Tedavi Yapılan Özel Sağlık Kuruluşları Hakkında Yönetmelik" başlıklı düzenlemenin yeni hali Resmi Gazete'de 19 Nisan'da yayımlanmıştı. Kadın hakları savunucularının tepkisini çeken bu yönetmelik, Türkiye'deki tıp merkezleri, poliklinikler ve muayenehanelerde tıbbi gerekçeye dayanmayan planlı sezaryen doğumları yasaklıyor. Bu kuruluşlarda doğum yaptırabilmesi için de yeni kriterler belirleniyor. Tıp merkezlerinde doğum için doğum ünitesi kurulmasını zorunlu hale getiren yönetmeliğe göre ameliyathanesi olmayan merkezlere bu ünite için izin verilmeyecek. Ayrıca doğumhaneler en az 16 metrekare olacak ve genel dolaşımdan uzak bir noktada bulunacak.
Yönetmelikte yeni kriterler "Tıp merkezinde normal doğum yaptırılmak istenmesi halinde Ek-4/Ç'de yer alan kriterler kapsamında kuruluş bünyesine doğum ünitesi eklenmesi zorunludur. Ameliyathanesi bulunmayan tıp merkezinde doğum ünitesi kurulmasına izin verilmez. Tıp merkezinde planlı sezaryen yapılmaz" ifadeleriyle yer alıyor.
Yeni uygulama, Sağlık Bakanlığının sezaryenle doğum oranlarını düşürme hedefiyle ilgili. Sağlık Bakanlığının "Normal Doğum Eylem Planı" çerçevesinde yayımladığı bilgi kitapçığında, Türkiye'deki sezaryen oranlarının Avrupa ortalamasının çok üzerinde olduğu belirtiliyor ve gereksiz tıbbi müdahalelerin azaltılması hedefleniyor. Ancak uzmanlar, yeni yönetmeliğin sezaryen doğumları diğer cerrahi işlemlerden farklı bir şekilde ele almasının, hem hizmete erişimde hem de bireysel haklar bağlamında sorunlu bir ayrım yarattığını vurguluyor.
Hastanelerdeki sezaryen uygulaması nasıl olacak?
Yeni yönetmelik, yalnızca tıp merkezleri, poliklinikler ve muayenehanelerde gerçekleştirilen planlı sezaryenleri kapsıyor. Kamu ve özel hastanelerdeki doğum uygulamaları bu düzenlemeden etkilenmiyor.
Kadın hakları savunucuları yasağa neden karşı çıkıyor?
Kadın hakları savunucuları, yeni yönetmeliği, kadınların doğum şekline dair kararlar üzerinde devletin müdahale hakkı tanıması nedeniyle eleştiriyor. Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu (TKDF), yönetmeliği "kadınların doğum hakkına müdahale" olarak tanımlayarak derhal gözden geçirilmesini talep etti. TKDF Başkanı Canan Güllü, "Bu yönetmelik, kadın bedenini devletin mülkiyeti gibi gören erkek egemen sistemin bir yansımasıdır. Kadınlar, doğum şekline kendileri karar verir; bu konuda siyasetçi ya da bürokratlardan herhangi bir müdahale olmamalıdır" dedi.
Benzer bir tepki de Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu'ndan geldi. Ankara'da yapılan bir protestoda, platform temsilcileri, "Kadınların kararına müdahale etmek kabul edilemez. Doğum şekline karar vermek, kadının temel hakkıdır" ifadelerini kullandı.
DW Türkçe'ye konuşan Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı, yeni yönetmeliğin yalnızca tıbbi bir mesele olmadığını, kadınların bedenleri üzerinde devletin müdahalesini savunan bir adım olduğunu belirtti. Vakıf yetkilileri, bu tür kararların kadınların kendi bedenleri ve doğurganlıkları üzerindeki haklarını ihlal ettiğine dikkat çekerek "Devletin görevi, kadınlara nasıl doğuracaklarını söylemek değil, kadınların kendi tercihlerine göre güvenli bir şekilde doğum yapabilmelerini sağlamaktır. Bu tür müdahaleler, sadece kadınların bedensel bütünlüklerini tehlikeye atmakla kalmaz, sağlık çalışanlarının da etik değerlerini yok sayar" dedi.
Kadın Dayanışması Vakfı da bu düzenlemenin kadınların doğum yöntemini belirlemeye yönelik ilk yasal adım olduğunu savunuyor. Vakıf, açıklamasında "Sağlıklı doğum bahanesiyle yapılan bu düzenlemeyle, kadınların doğum yöntemini belirlemeye yönelik ilk yasal adım atıldı. Biliyoruz ki, doğum yöntemlerine dair müdahaleler, kadın sağlığını korumayı değil, kadın bedenini denetlemeyi amaçlıyor. Bu mevzuat değişikliğinin amacı, tıpkı kürtajda olduğu gibi sezaryen doğuma erişimi aşamalı olarak kısıtlamak ve zamanla fiilen erişilemez kılmaktır" ifadelerine yer verdi.
Türkiye'deki normal doğum ve sezaryen oranları nedir?
Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) verilerine göre, Türkiye'de sezaryen oranları oldukça yüksek. 2018 yılında yüzde 51,9 olan oran, 2022 yılı itibarıyla yüzde 57,2'ye yükseldi. Bu, Türkiye'yi OECD ülkeleri arasında en yüksek sezaryen oranına sahip ülkelerden biri haline getiriyor. Sağlık Bakanlığı bu oranları düşürmeyi hedeflese de uzmanlar, oranların yalnızca bireysel tercihlerle değil aynı zamanda sistemsel ve toplumsal faktörlerle şekillendiğini belirtiyor.
Avrupa ülkelerinde sezaryen oranı nedir?
Aynı dönemde Avrupa ülkelerindeki sezaryen oranlarındaki artış daha sınırlı seviyelerde. Örneğin, İsveç'te sezaryen oranı yüzde 17,1'den yüzde 17,4'e, Hollanda'da ise yüzde 15,4'ten yüzde 15,9'a çıktı. Fransa'da ise oran, yüzde 21,4'ten yüzde 21,9'a yükseldi. Almanya ve İtalya'daki oranlar da yalnızca birkaç puanlık artış gösterdi.
Sağlık uzmanları sezaryen konusunda ne diyor?
Sağlık uzmanları, sezaryen doğum konusunda farklı görüşler ortaya koyuyor. Türkiye'de Sağlık Bakanlığı, sezaryenin yalnızca tıbbi gereklilik durumunda yapılması gerektiğini savunuyor. Benzer şekilde, Avrupa'da da genel eğilim, sezaryenin yalnızca tıbbi zorunluluk durumlarında tercih edilmesi yönünde. Hollanda merkezli "Women on Waves" örgütünden Dr. Rebecca Gomperts, DW Türkçe'ye yaptığı açıklamada, sezaryenin yalnızca iki durumda gerekli olduğunu belirtiyor: "Vajinal doğum mümkün değilse ya da annenin ya da bebeğin sağlığı riske giriyorsa."
Ancak bazı kadın doğum uzmanları, sezaryen uygulamasındaki sorunlara ve kadının tercih hakkına dikkat çekiyor. Almanya ve İsveç gibi ülkelerde, sezaryenin kararının kadın ve hekim arasında bir tercih olarak verilmesi gerektiği vurgulanıyor. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin içtihatlarına göre, doğum tercihine yönelik kısıtlamaların, beden bütünlüğü ve özel hayatın korunması ilkeleri çerçevesinde sıkı denetimlere tabi tutulması gerektiği ifade ediliyor.